Hikâye, bir zamanlar büyük bir şehrin dar sokaklarında geçiyordu. Şehri her sabah, güneş doğarken kaldırımlarına inen ağır adımlar, taşları sallayan yorgun omuzlar ve sabahın serinliğinde ağızlardan dökülen dua sesleriyle uyandıran hamalların izleriyle doluydu. Ama bir sabah, bu şehre ait olmayan bir soru yankılandı kulaklarda: “Hamalların neden namazı kabul olmaz?”
Hamalların Namazı ve Zihinsel Engelleri
Bundan yıllar önce, bir hamal olarak şehre girmeye başlayan Hasan, sabahları sokakları kendi kararmış elbiseleriyle arşınlarken bir şeyler eksik hissediyordu. İyi bir insan olduğunu düşündüğü halde, bir türlü içindeki huzuru bulamıyordu. Bir gün, bu şehirdeki eski bir dostu olan Veli, ona derin bir soruyu sordu: “Hasan, namazın kabul olup olmadığını hiç düşündün mü?”
Hasan, bu soruyu bir soğuk duş gibi hissetti. Zihninde bir sis perdesi oluştu. Namaz, her zaman kendi içsel huzurunu bulmaya çalıştığı bir yol olmuştu, ama aklına takılan bir şey vardı: “Acaba ne eksikti?”
Hasan’ın Düşünceleri ve Çözüm Arayışı
Hasan’ın zihni, yıllardır sırtındaki yüklerle birlikte yorgun düşmüştü. Her gün aynı duygularla, aynı sorularla meşguldü. Hangi namazda ne eksikti? Kimse ona net bir yanıt vermemişti. Dışarıdaki işler, taşımacılıkla geçen saatler, insanlarla kurduğu ilişkiler, bunlar bir şekilde onun kalbine dokunmuş ama ruhsal dinginliğini bulmasına engel olmuştu. Namaz, bir yük gibi geliyordu, ne zaman başını secdeye koysa, içindeki yorgunluk ve huzursuzluk onu sarhoş ediyordu.
Veli’nin ona söyledikleri düşündüğünde, Hasan, aslında hamallığın sadece fiziksel değil, ruhsal da bir yük olduğunu fark etti. “Hamallar, sürekli bir şey taşıyorlar; eşyaları, yükleri, insanları… Ama içindeki yükleri taşımak da zor.” Düşünceleri arasında bir yanıt ararken, içindeki boşluğu fark etti. Bu boşluk, bir eksiklikti, ama bu eksiklik, dış dünyadan gelen her şeyle değil, içsel bir huzursuzlukla ilgilidir.
Bir Kadın Perspektifinden: Empati ve Anlayış
Kadınlar, bazen dış dünyada hamalların yüklerinin farkına varır ve daha fazla empati gösterir. Ayşe, bir gün Hasan’a şu soruyu sormuştu: “Namazda yalnızca fiziksel değil, ruhsal olarak da huzurlu olman gerekmez mi?”
Hasan bu soruya önce şaşırmıştı. Kadınlar, bazen gerçekleri, incelikle bulurlar. Ayşe, Hasan’a zihinsel ve ruhsal açıdan da taşımadığı yüklerin farkına varması gerektiğini anlatıyordu. “Fiziksel olarak taşınan her yük, ruhsal yükleri artırır,” demişti. Ayşe’nin bu sözleri, Hasan’ın gözlerini açtı. Yalnızca yüklerin fiziksel olarak taşınması değil, kalbinin de temizlenmesi gerekiyordu. Ayşe, kadın bakış açısıyla, bir insanın dışarıdaki yüklerden önce içindeki yükleri temizlemesi gerektiğini anlatıyordu.
Namazın Kabul Olmaması: Dış Yükler ve İçsel Yükler
Sonunda Hasan, bir gün içindeki huzursuzluğu fark etti. Hamalların namazının kabul olmaması, sadece dış yüklerin taşıma işiyle sınırlı değildi. Bir insan, sürekli olarak ağır yüklerle baş başa kalırsa, ruhu yorulur. İçsel huzuru bulamayan bir kişi, Rabbine yöneldiği zaman da kalbiyle o samimi duayı yapamaz. Namaz, sadece fiziksel olarak secdeye kapanmakla değil, kalpten samimi bir şekilde Rabb’e yönelmekle kabul olur.
Hasan, namazını kabul ettirmek için sadece bedenini değil, ruhunu da arındırması gerektiğini anlamıştı. Yüklerin, insanın kalbini boğduğunda, namazda da bir anlam bulmak güçleşir. Bir hamal, yalnızca dışarıdaki taşımacılıkla değil, içindeki huzursuzlukları da taşıyarak yükünü artırır. İşte bu yüzden, namazın kabul olmaması, içsel bir engelden kaynaklanır. Bedenin rahatlayabilmesi için, ruhun da yüklerden arınması gerekir.
Sonuç ve İçsel Arınma
Hasan, uzun yıllar sonra içsel huzuru bulmuştu. Namazını sadece bedenle değil, kalp ve zihinle kılmaya başlamıştı. Hamallığın yorgunluğu, sadece dış dünyada değil, içsel dünyada da bir yansıma bulmuştu. Artık namaz, onun için sadece fiziksel bir eylem değil, bir arınma, bir huzur kaynağıydı.
Hamallar, her zaman ağır yükler taşır. Ama gerçek yük, bedenin değil, kalbin taşıdığı yüklerdir. Namaz, sadece ruhu rahatlatmakla kalmaz, aynı zamanda insanı içsel bir arınmaya da götürür. Bedenin yükü ne kadar ağır olursa olsun, kalbin hafif olduğu sürece, Allah’a yönelmek her zaman en doğru yoldur.