İstifleme Nedir? Psikolojik Perspektiften Bir Eğitimci Yaklaşımı
Öğrenmenin Dönüştürücü Gücü: Eğitimci Gözünden İstifleme
Eğitim, yalnızca bilgi aktarımından ibaret değil; insanların düşünce biçimlerini dönüştüren, hayata dair algılarını şekillendiren bir süreçtir. Öğrenme, bir insanın kendi potansiyelini keşfetmesine, çevresini daha iyi anlamasına ve dolayısıyla toplumsal yapıyı iyileştirmesine yardımcı olur. Ancak bu dönüşüm her zaman düzgün bir şekilde gerçekleşmez. Bazen bireyler, öğrenme sürecinde engellerle karşılaşır ve bu engeller onları birikim yapmaya, daha doğrusu “istiflemeye” zorlar. Psikoloji çerçevesinde istifleme, bireylerin duygusal ve psikolojik yüklerini biriktirme eğiliminde oldukları bir savunma mekanizmasıdır. Bu yazıda, istifleme kavramını psikolojik ve pedagojik bir bakış açısıyla ele alacak, öğrenme sürecindeki yerini keşfedeceğiz.
İstifleme Nedir? Psikolojik Tanım
Psikoloji literatüründe “istifleme” (ya da “biriktirme”), bireylerin duygusal, zihinsel ve psikolojik yüklerini biriktirerek zamanla bu yüklerin çoğalmasına neden olan bir durum olarak tanımlanır. Bu durum, genellikle bireyin duygusal ve zihinsel rahatlama sağlayamaması, sıkıntılarla yüzleşememesi ve problemleri çözmekte zorlanması sonucunda ortaya çıkar. İstifleme, bir kişinin içsel dünyasında birikmiş olumsuz duyguları dışa vuramaması ve bu nedenle içsel bir karmaşaya neden olmasıdır.
Eğitim bağlamında ise, istifleme, öğrencilerin öğrenme sürecindeki zorlayıcı unsurlar nedeniyle bilgi ve duygusal yüklerini dışa vuramadan biriktirmesi anlamına gelir. Bu, öğrencilerin stres, kaygı, öz güven eksiklikleri gibi duygusal sorunlarını çözme yoluna gitmeden yalnızca biriktirmelerine yol açar. Bu durum, öğrenme sürecini tıkayabilir, öğrencinin motivasyonunu düşürebilir ve başarısızlık hissine neden olabilir.
Öğrenme Teorileri ve İstifleme İlişkisi
Öğrenme teorileri, insanın nasıl öğrendiğini, bilgiyi nasıl işlediğini ve çevresini nasıl algıladığını anlamamıza yardımcı olur. Bu teoriler, istifleme sürecinin neden meydana geldiğini anlamak için de önemli bir perspektif sunar.
– Bilişsel Öğrenme Teorisi: Bilişsel öğrenme teorisi, insan zihninin aktif bir şekilde bilgi işlediğini ve anlam oluşturduğunu savunur. Bu teoriden hareketle, istifleme durumunun, öğrencilerin duygu ve düşüncelerini doğru bir şekilde işlemekte zorluk çekmeleriyle ilişkilendirilebileceği söylenebilir. Eğer öğrenci, ders materyallerini sadece ezberlemeye odaklanırsa ve anlamlı bir bağ kurmazsa, bilgi birikimi sadece yüzeysel kalır. Bu, öğrencinin duygusal ve zihinsel olarak tükenmesine yol açabilir, çünkü her öğrendiği şeyi sindiremeyip biriktirir.
– Davranışsal Öğrenme Teorisi: Bu teori, dışsal ödüllerin ve cezalara dayalı bir öğrenme sürecini savunur. İstifleme, bu çerçevede, öğrencilerin başarısızlık korkusu nedeniyle dışsal tepkilerden kaçma isteğiyle bağlantılı olabilir. Bir öğrenci, başarısızlık yaşamak yerine daha fazla materyal biriktirerek “kesintiye uğramamayı” seçebilir. Bu da bilgiye dayalı öğrenmenin yerine, anlık rahatlamaya odaklanan bir yaklaşımı beraberinde getirir.
Pedagojik Yöntemler ve İstiflemeyi Aşmak
Pedagojik yöntemler, öğrencilerin öğrenme süreçlerini desteklemek için geliştirilen stratejilerdir. İstiflemeyi aşmak için bu yöntemlerin etkili bir şekilde kullanılması gereklidir. Öğretmenler, öğrencilerin duygusal ve zihinsel birikimlerini çözmelerine yardımcı olabilirler.
– Duygusal Zeka Gelişimi: Eğitimciler, öğrencilerin yalnızca akademik becerilerini değil, duygusal zekalarını da geliştirmelidir. Duygusal zeka, kişinin kendini tanıması, duygusal yükleri tanımlaması ve sağlıklı bir şekilde yönetmesiyle ilgilidir. Öğrencilere stresle başa çıkma becerileri kazandırmak, duygusal engelleri aşmalarını sağlayabilir. Bu, öğrencilerin öğrenme sürecinde daha açık ve rahat olmalarını sağlar.
– Aktif Öğrenme Yöntemleri: Öğrenciler, sadece pasif bir şekilde dersleri dinlemek yerine aktif olarak öğrenmeye katılmalıdırlar. Proje tabanlı öğrenme, grup çalışmaları ve problem çözme gibi yöntemler, öğrencilerin öğrenme sürecine daha fazla dahil olmalarını sağlar. Bu, bilgi birikiminin sadece biriktirilmekten öteye geçmesine ve öğrencilerin bu bilgiyi anlamlandırmalarına yardımcı olur.
– Öz-yönetim ve Metakognisyon: Öğrencilere öğrenme süreçlerini yönetme becerisi kazandırmak, istifleme eğilimlerini azaltabilir. Metakognisyon, öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerini fark etmeleri ve bu süreçlere müdahale etmeleri anlamına gelir. Kendi öğrenme stillerini anlamak, öğrencinin bilgiyi sindirmesine ve duygusal yükleri yönetmesine olanak tanır.
İstifleme ve Toplumsal Etkiler
İstifleme yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de etkiler yaratabilir. Eğitim sisteminin ve öğretmenlerin istiflemeyi engellemeleri, toplumsal düzeyde daha sağlıklı öğrenme ortamlarının oluşturulmasını sağlar. Ayrıca, istifleme eğilimleri toplumda daha geniş bir ruhsal sağlık sorunu yaratabilir; çünkü duygusal yüklerini biriktiren bireyler, toplumda da verimli ilişkiler kurmada zorlanabilirler.
Öğrenme Deneyimlerinizi Sorgulamak: Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Her birimizin öğrenme deneyimi farklıdır. Peki, siz ne sıklıkla bilgi biriktirme eğilimindesiniz? Öğrenirken zorlandığınızda duygusal yüklerinizi nasıl yönetiyorsunuz? Kendinize şu soruları sorarak öğrenme sürecinizi daha derinlemesine inceleyebilirsiniz:
– Öğrenmeye başladığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
– Bilgiyi sadece ezberleyerek mi alıyorsunuz, yoksa anlamlandırmaya mı çalışıyorsunuz?
– Karşılaştığınız zorlanmalarla başa çıkma yöntemleriniz neler?
İstifleme, yalnızca kişisel bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Hem bireylerin hem de eğitimcilerin bu konuda bilinçli olmaları, daha sağlıklı bir öğrenme deneyimi yaratmak adına oldukça önemlidir.